Büyükçekmece ile deniz arasındaki boğaz üzerinde bulunan bu köprüler Mimar Sinan’ın yaptığı en önemli köprülerdendir. Sinan burada uc uca dört köprü yapmıştır. Sâ-i’nin Sinan’ın türbesi üzerindeki kitabesinde bu köprüleri, “Çekmece cisrine bir tâki muallâ çekdikim Aynıdır âyine-i devrânda şekli kehkeşan”. diyerek tanımlar.
Kanunî Sultan Süleyman Büyük-Çekmece’de köprü yapılmasını emir ederken “Büyük Çek- mece’de kâfir zamanında köprü bina edenler ne tarikle eylemişler ve harabına sebep ne olmuş? Hâlâ cisr (köprü) bina olunmak lâzım gelmiştir. Yeriyle tecessüs edüp der-i devlete arz eylesun” diye emir vermiştir.
Bildirimin konusu Sinan Devri Medrese Mimarisi, ancak, Mimar Sinan devrinde yapılmış med-reseleri sadece, plan özellikleri yönünden incelemek istiyorum. Sinan tarafından yapılmış olan medreselerin plan özelliklerini ve kendinden önce yapılmış olan medreselere göre ben¬zerlik ve farklılıklarını ortaya koyabilmek için bu devire gelinceye kadar olan medrese mi¬marisini ve değişimini kronolojik sırayla çok kısa olarak geçmem gerektiği kanısındayım.
İlk örgütlü medreseleri ve bunlara ait plan örneklerini Büyük Selçuklu devletinde görüyoruz. Şiiliğe karşı Sünni mezhebinin kuvvetlenmesinin ancak eğitim kurumlan yardımlarıyla olaca-ğına inanan Büyük Selçuklular (Ş. 1) 4 eyvanlı ve açık avlulu medrese yapılarını yapmışlardır. Çok az kalıntısı günümüze gelmiş olan Rey ve Hargird medreselerinin plan şemalarını görü-yoruz. Daha sonra Büyük Selçukluların 1071’de Anadolu’ya gelmeleriyle kurulan Anadolu Selçuklu Devleti ilk yüzyılda yaptığı savaşlar nedeniyle imar hareketlerinde bulunamamışlardır. Ancak Doğu Anadolu’da (Ş.2 Niksar Yağıbasan) Danişmendoğulları kapalı, bir katlı ve değişik sayıda eyvanı olan medreseler yapmışlardır. Güneydoğu’da kurulan Artuklular ise (Ş.3 Mardin Şehidiye)
Osmanlıların politik ve toplumsal yaklaşımları ve kültürleri, diğer İslam ülkeleıininkinden oldukça farklı idi. Türk tarihinin en belirleyici olgularından biri Tiirklerin ısrarla batıya doğru hareketi ve bu hareket sırasında İslam olmayan, hıistiyan vc batılı etkilerini doğal olarak kimliklerinde benimsemiş olmalarıydı. Bizans ile yakın ilişkiler içinde olan Selçuklu ve Osmanlı devletleri, onlardan kendi yönelimlerine kanun ve idare kavramları ve uygulamaları aktarmışlardı. Osmanlı devletini gençliklerinde İslamiyete devşirilmiş vezirler yönetmekteydi. Batılılaşma yolunda ilk adımın iyi Yunanca konuşan ve sarayına hristiyan sanatçıları davet eden Fatih ile atıldığı söylenebilir.
Sanatta, OsmanlIların diğer İslam ülkelerinden farkını en fazla mimaride görebiliriz. Osmanlı saray müziği Bizans müziğinden çok etkilenmiş olduğu halde, OsmanlI’nın doğaçlamacı niteliğinden ötürü bu etkileri ayrıntılı olarak izlemenin olasılığı azdır. 16. Yüzyılda, Sultan Süleyman’ın Avrupa’daki fetihleri, kökleri eskilere uzanan bir imparatorluğun kurucusu olduğu bilinci ve Avrupayı egemenliği altına alma emelleri, Osmanlı tavırlarında Rönesans ile bazı paralelliklerin doğmasında etken olabilirdi. Ancak Sultan Süleyman gerçek bir Rönesans hükümdarı olamayacak kadar
Mimar Sinan her ölüm yıldönümünde törenlerle anılır. Bu törenlerde kişiliği ve mimarlığı övülerek göklere çıkarılır, yaratıcı gücü süslü sözlerle dile getirilir. Ne var ki, Ulu Atatürk’ün “Sinan’ın heykelini yapınız’’ buyruğu ile onun üstün yeteneğine dikkat çektikleri 1935 yılından bu yana heykelinin yapılmasına karşılık onun eserlerine ilişkin araştırmalar arzulanan düzeye erişmemiştir. Sinan konusunda şimdiye kadar yazılanların büyük bölümü sayıları üç düzineyi geçmeyen anıtsal yapılarla sınırlı kaldığı gibi çalışmalar genellikle onun yapılarını tanıtıcı nitelikte olmuş, o yapıları biçimlendiren ilkelerin açıklanmasına fazlaca yer verilmemiştir. Oysa Sinan’ı anlamak için “ne” yaptığının yanı sıra” nasıl” yaptığının araştırılması da önem taşır.
OSMANLI KLÂSİK MİMARÎSİNİN OLUŞUMU
Batı Türk sanatı bir boyutu ile Orta Asya ve Çin, bir boyutu ile klâsik İslâm, bir boyutu de Roma-Bizan* uygarlığına dayalı geniş bir kültür tabanına oturan karmaşık bir oluşumun sade ve temiz görüntüsüdür. XI. ve XII. yüzyılların Selçuklu döneminde Islâm öncesi . bozkır motifleri, ortaçağ Islâm desenleriyle karışmış, XIII. ve XIV. yüzyıllarda Anadolunun bölgesel kültürü bu bileşime katılmış, XV. yüzyılda Türk-Islâm sanatı dinamik bir atılımla Batı Anadolu’da yeni bir bireşime yönelmiştir. Özellikle mimarlık alanında yücelen Osmanlı sanatı İslâm kültürü üstüne
On yedi yıl yeniçeri olarak çalıştıktan sonra 1538 yılında başmimarlığa atanan ve ö^n- ceye kadar elli yıl kesintisiz bu makamda kalarak Kanunî Süleyman,*11. Selim ve 111. Murad zamanlarında Osmanlı klâsik mimari üslubu ile özdeşleşmiş olan Sınan bin Ab- dülmennan, dünya yapı sanatının gelmiş geçmiş en büyük ustalarından biridir.
Çağdaşları ona saygı ile “Koca Sinan” diyorlardı. Avrupa’dan esen barok rüzgârları onun bıraktığı izleri dağı tınca ya kadar yüzlerce Osmanlı mimarı, gösterdiği yolda yürudu. Ounu- müzde, Türk kültürünün başlıca simgelerinden biri sayılmaktadır.
Sinan çocukluğunda,devşirme olarak yeniçeri ocağına alınmış, İstanbul’da eğitim görmüştür. Devşirme çocukların önceleri yalnızRumeli’denalmdığını göz önünde tutan bazı yazarlar, onun Arnavut, Bulgar, Sırp, Yunan, hattâ Avusturya kökenli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Oysa, XV. yüzyıl ortalarından başlayarak devşirme sisteminin Anadolu’ya da uygulandığı bilinmekte, w kaynaklar Sinan’ın Rumeli’den değil Anadolu’dan geldiğini göstermektedir. Ermeni asıllı bir Anadolu çocuğu olduğu iddiası da geçersizdir. Daha sonraları bu kural değişmiş ise de XVI. yüzyıl başlarında Ermeniler devşirmenin dışında tutuluyor, Yeniçeri Ocağına alınmıyorlardı.’5
Aslında Sinan’ın etnik kökeni üzerinde fazlaca durmanın bir önemi ve gereği de yoktur. Çünkü Kühnel’in haklı olarak dikkatleri çektiği gibi, Sinan’ın eserleri en küçük ayrıntıya kadar o denli Türktür ki, onun Arnavut mu Rum mu olduğu tartışması tamamiyle yersiz olur.
XVI. yüzyıla ait kaynak ve belgeler Sinan’ın Kapadokyalı olduğunu ortaya koyuyor. Risa- let üi-Mi’mariye’de ona Sinan-ı Kayseri denildiği gibi ,17 1585-6 (H. 994) tarihli vakfiyesinde,18 Sinan’ın Kayseri’de oturan erkek kardeşini -ya da erkek kardeşlerinden birini