Rüstem Paşa Camii Külliyesi / Eminönü

tarafından
501
Rüstem Paşa Camii Külliyesi / Eminönü

Eminönü’nde Mısır Çarşısı yakınında, Hasırcılar Çarşısı içindedir.

 

Rüstem paşa camii / Eminönü

Camiyi yaptıran Rüstem Paşa’nın ilginç bir öyküsü vardır.

Rüstem Paşa Enderun’dan yetişmiş, çeşitli görevlerde bulunmuş­tur. 1539 yılında Diyarbakır valisi iken Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan olan kızı Mihrimah Sultan ile evlenmesi sözkonu- su olunca, cüzamlı olduğu dedikodusu yayılmış. Bunun üstüne Kanu­ni hekimbaşından cüzam hastalığının belirtilerinin ne olduğunu sor­muş. Hekimbaşı:

-Cüzzamlının üstünde bit bulunmaz sultanım! diye cevap vermiş. Bu cevabı alan Kanuni, hekimlerinden Mehmed Ağa’yı Diyarbakır’a göndererek

Rüstem Paşa’nın durumunu kontrol etmesini istemiş.

Mehmed Ağa, gider gitmez Paşa’nın çamaşırlarını muayene ettirmiş, bunların arasında bir bit bulununca bu müjdeli haber hemen Saray’a bildirilmiş.

Durumu öğrenen Kanuni, kızını Rüstem Paşa’yla evlendirdiği gibi, Hadım Süleyman Paşa’nın yerine de sadrazam yapmıştır.

Rüstem Paşa’nın yıldızının parlamasının ensesinde bir bitin bulun­masıyla gerçekleşmesi dedikodusu yayılıncadönemin şairlerinden biri, şu ikiliği üretmiş:

“Olucak bir kişinin bahtı kavi, talii yâr

Kehlesi dahi mahallinde anın işine yarar”

(Bir kişinin kaderi güçlü talihi kendisine yâr olunca, yerinde biti bile onun işine yarar)

Tarihçiler de bu bit olayını, kehle-i ikbal (iktidar biti) olarak nite­lemiştir.

Cami Sadrazam Rüstem Paşa tarafından 1561’de Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Külliye biçiminde olan yapı, yanlardan basamaklarla çı­kılan bir cami ve 16 dükkânın yanı sıra üç katlı hanlar, çifte hamam, kervansaray, mahkeme binaları ile bodrumdan oluşmaktadır.

Sinan, camiyi çarşının ortasında çukurda, binaların arasında kalma­ması, Haliç’e egemen bir konumda olması için çarşı ve bodrum tonoz­ları üzerinde 6 metre yükseklikte yapmıştır.

Caminin yerinin ilk anda göze çarpmayışının, Süleymaniye Camii’- ne göre konumunun o caminin dizi dibinde gibi oluşunun, Rüstem Paşa’nın Kanuni’ye bağlılığını göstermek için seçildiğini söyleyen yo­rumcular vardır. Bu şiirsel yorumu Rüstem Paşa’nın çıkarcılığına ve pa- ragözlüğüne, masraftan kaçınmasına bağlayanlar da.

Konumu gereği avlusuz bir yapı olarak gerçekleştirilen camiyi, Prof. Dr. Oktay Aslanapa şöyle tanımlıyor:

“Baklava başlıklar üzerine sivri kemerlerle saçakvari geniş bir sun­durma, yan cephelerin yarısına kadar uzanarak camiyi kavrar. Yan ka­pılar da bu kısımlardan açılmaktadır. Buradan beş kubbeli son cema­at yerine geçilir. Üsküdar’da Mihrimah Sultan (İskele) Camii’ne benzer bir durum olup, bir dış revak avlunun yerini almış, yalnız burada şa­dırvan olmadığından avlu dış duvarı üzerine musluklar sıralanmıştır.

Yatık dikdörtgen planlı camide 15 metre çapındaki kubbe, iki yan­da sekizgen biçiminde ikişer büyük paye, giriş ve mihrap duvarında iki­şer duvar payesi olarak sekiz dayanak üzerine kemerlerin meydana ge­tirdiği sekizgene oturmaktadır. Köşelerdeki birer eksedra (çeyrek kub­be), orta mekâna kubbenin yuvarlağına uygun bir görünüş sağlar. Yan­lara doğru mekânı genişleten üçer bölüm ortada tekne tonoz yanlarda aynalı çapraz tonoz olarak kubbeyi desteklemektedir. Yan neflerin kü­çük tonozları çok alçak kaldığından kubbe başlıbaşına yükselerek çev­redeki diğer çok kubbeli yapılara hâkim olmuş, takviye kuleleri de ko- nulmayıp buna karşılık kasnak etrafında sekiz payanda kemeri yer al­mıştır. (…) Kubbenin üzerine oturduğu sekizgen, dıştan çok yüksek bir tamburla belirtilmiştir. Son cemaat yerinin batı köşesinde yükselen tek şerefeli minare çok tamir görmüştür.”

Yuvarlak kemerli pencereler, caminin içini bol ve uyumlu bir ışık­la aydınlatır. Ortadaki iç kapı ile yanlardaki ikişer bölüm mahfil ola­rak düzenlenmiştir. Yan mahfillerden basık yay kemerli küçük kapılar­la müezzin mahfillerine girilmektedir. Bunlar iki yanda üçer sütun üs­tüne basık sivri kemerlerle oturmakta yan duvarlardan bir çıkma bi­çiminde yükselmektedir. Ahşap olan tavan geometrik biçimlerle renkli kalem işleriyle süslüdür.

Mermer minber, kafesli korkulukları, yanlarda renkli taş kakmalı daire madalyonları ile yalın ama ince bir işçiliğe sahiptir.

Rüstem Paşa Camisi’nin ilginç özelliklerinden biri, son cemaat ye­rinden başlayarak baştan başa çinilerle kaplı oluşudur. Bu yüzden bir çini müzesini andırmaktadır. Prof. Dr. Walter B. Denny, caminin içini kaplayan türlü desenlerdeki renk renk çini panoları, bir yarışma sergi­sine benzetir:

“Rüstem Paşa Camii’nin inşasına kadar Türk sanatında, bu yapıda mevcut desen çeşidinin teşhir edildiği hiçbir süsleme programı yoktur. Gerçekten de Rüstem Paşa Camii çinileri, saray atölyelerinden usta bir ressamın nezareti altında çalışan çeşitli desinatörler arasındaki bir re­kabet ve yarışmayı canlandırır.”

Oktay Aslanapa’nm camiyi kaplayan çinilerin renk ve desenlerini açıklamasıysa şöyle:

“Dıştan sade ve süslemesiz görünen Rüstem Paşa Camii’nin asıl zen­ginliği son cemaat yerinden başlayarak iç mekânda gittikçe artan çini süslemelerde kendini belli eder. Bu ölçüde ve zenginlikte çini süsleme Türk mimarisinde yalnız bu camide görülür. Örtü sistemine kadar bü­tün duvarlar mihrap, mahfiller, payeler, kemer dolguları, kubbe geçiş­leri hep çini kaplamalıdır. Buna rağmen çini kaplamalar, mimari hatla­rı ezmeden ve mimari değerleri değiştirmeden sadece sihirli, mistik bir atmosfer yaratma yolunda kullanılmıştır. Bunun için girinti ve çıkıntı­lar asgariye indirilerek çinilere uygun sadeleştirilmiş yüzeyler hazırlan­mıştır. Bununla beraber pencerelerin sayıları ve ölçülerinde büyük bir gelişme de sağlandığından içini kaplayan çinilerden önce dış revakların avluya açılan revakları arasına daire biçiminde çini madalyonlarla laci­vert zemine beyaz celi harflerle Allah, Muhammed ve ilk halifelerin ad­ları yazılmıştır. Bunlardan üçü orijinal aslından, diğerleri sökülmüş ve yerlerine sonradan yenileri yapılmıştır. Son cemaat yeri beş kubbeyi ta­şıyan kemerlerin üstüne kadar tamamı ile çini kaplamalıdır. (…) Kapı­nın solunda bahar açmış erik çiçekli pano, bulutlu mavi bir zemin üze­rine, hemen hemen çinilerde görülen bütün çiçeklerle zenginleştirilmiş bir cennet bahçesini andırır. Birbirine gelen çiçekli dallar, altta büyük harfleri andıran kordelavari iri uzun yapraklarla bağlanmış, bunların da içi sümbül dalları ile dolgulanmıştır. Altta iki yana uzanan iri lale­lerin içi de çintemani (kaplan çizgisi-pars beneği) motifleri ile süslen­miştir. Kapının sağ tarafında, üslüplanmış nar çiçekleri ve saz denilen hançer yapraklardan ince dallarla birbirine bağlanan kompozisyonda kare çinilerin ortasına sonradan Kâbe tasvirli bir çini yerleştirilmiştir.”

Rüstem Paşa Camii’nin sanat tarihçisi Cornelious Gurlitt tarafından 1912’de hazırlanan plan ve kesit seksiyon çizimi

Camide en göze çarpan, mihrabı boydan boya kaplayan çinilerdir:

“Altı kenarlı bir niş dekorunu meydana getiren bu çinilerde çift kulplu ve ayaklı altı dekoratif vazodan çıkan sivri oval, dilimli bir ma­dalyon ve tepesinde bir palmet ana motif olup madalyonun içi bahar açmış erik dalları ile doldurulmuştur. Vazoların içi de rumi ve palmet- lerle süslenmiştir. Yan yana sıralanan bu altı ana motif dışında kalan boşluklar, çok temiz beyaz zemin üzerine rumi, palmet, lotus, hatayi ve stilize nar çiçekleri ile doldurulmuştur. Yalnız, mihrap nişinde kullanı­lan bu vazo motifi, benzerlerinin en kalitelisidir.”

Süslenerek dekoratif hale getirilen lale motiflerinin yanı sıra, en çok çeşitli motiflerdeki karanfiller göze çarpmaktadır. Bunları sümbül, nar çiçeği, şakayık, gül, kiraz çiçekleri gibi doğalcı anlayışla çizilmiş motif­ler izlemektedir.

“Sağ nefte, pencerenin yanındaki panoda, çok ince spiral dallar üze­rinde zarif nar çiçekleri, şakayık, rozet ve mine çiçekleri ile küçük yap­raklar, büyük çiçeklerle iç içe dairelerden gruplar halinde bir araya ge­tirilmiştir. Mavi, mercan kırmızısı ve firuze renkler, çok temiz beyaz ze­minde pırıldamaktadır. Bu kompozisyon Lotto halılarını hatırlatan bir halı veya kumaş desenini andırır. Yine sağ nefte kapının solunda söve- ler arasındaki dar panoda aşağıdan yukarı dalgalı kıvrımlar halinde yükselen ve paralel uzanan koyu mavi renkte kalınca iki dalın yanla­rından çıkan uzun hançer (saz) yaprakların bir tarafında yarım nar çi­çeği, diğer tarafında kırmızı bahar açmış kiraz dalı ile değişik bir kom­pozisyon görülüyor. Yaprak saplarının dibinden iki tarafa menekşeler sarkmıştır. İri hançer (saz) yapraklar açık mavi, tersine kıvrılan kısım­lar firuze renklidir.”

Bu arada yinelenen örneklerin baklava şeması ile birbirlerine bir­leştirildiği yalın örneklerin de yer aldığı camide, yazı az kullanılmıştır.

Kaynaklar : Sennur Sezer – Adnan özyalçı / öyküleriyle İstanbul Anıtları Cilt 2